Üstümden atamadığım bir yorgunluk hissiyle boğuşuyorum. Uyuyunca uykumu alamadığım ve veremediğim, yediğimde doymadığım ve kusamadığım, güldüğümde neşenin o nazik kolları tarafından sarılmadığım ve bırakılmadığım bir yorgunluk hissi. Karşıtlıklar mı en çok canımı yakan yoksa kabusların gerçeğe dönüşüp en savunmasız anımda ensemde soluklanmaya başladığı zamanlar mı böylesine yorgun hissettiren? Pek çok soru var aklımda cevaplarını hiçbir zaman bulamadığım.
Yürüdüğüm bütün yollar bir dönemeç halini almaya başladı. Çaresizliğim her gece yüreğime çörekleniyor ve kafamı koyduğum yastığımda çığlık olarak hayat buluyor. Göz kapaklarım ihanet ediyor bana; ya daima açıklar ya da her daim kapatılmayı talep ediyorlar. Ne zaman yalnız hissetsem aslında kafamın içinde bu zamana değin görülmemiş büyüklükteki kadrosuyla bir tiyatronun sahne aldığını fark ediyorum. Alkışlar ve çığlıklar tebrik nârâlarına eşlik ediyor başrol sahnede kanlar içinde yatarken, soruyorum neden?
Omuzlarımda günlerdir geçmek bilmeyen bir ağrı var. Bir kenera kıvrılıp uyumak istiyorum bir daha uyanmamak üzere. Belki uyanmazsam her şey yoluna girer. Ya da her şey gerçek anlamda sona erer, her şey yokluğun sonsuz yoluna savrulur ve geriye hiçbir şey kalmayana dek her şey ama her şey biter, biter ve bitmeye devam eder. Her şeyin bitmesini, ama gerçekten bitmesini istemek çok şey istemek anlamına mı gelir emin değilim. Keşke emin olabilsem, keşke her şeyin bir kenara kıvrılıp sonsuz bir uykuya dalmakla sona ereceği bilgisiyle kutsansam.
Cahillik mutluluktur diyorlar, değil.
Yorumlar
Yorum Gönder