Mektup

 Uçurumun kıyısındayken hâlâ rüzgârın orada ne güzel estiğini düşünüyorum. Rüzgar biraz kuvvetlense aşağı düşmeyecekmişim gibi.

  Tek başıma çok oturdum, kafamın içinde. Tek başınayken yapılabilecek binbir türlü şey varmış, öğrendiğim iyi oldu. Bu güzel bir şey değil, tek başına vakit geçirmekten hoşlanan bir insanın bunu söylememesi lazımdır. Tek başıma o kadar çok oturdum ki nasıl bir insan olduğumu unuttum. Unuttum neyi hakettiğimi, neyi haketmediğimi. Buradan öteye sana yol yok, olsa da tek başıma beklediğim o karanlık uçuruma çıkar. Ama biliyorum, sen ışıklı yolların müdavimisin. 

  Hissedilebilecek en kötü duygu insanın kendi evindeyken evine gitmesi lazımmış gibi düşünmesi. Bazı duygular hissedilmeye ihtiyaç duyar, aynı böyle işte. Ama bir süredir inan ki bir şey hissetmiyorum; günlerin akışı gibi, durakta gelmeyen otobüsleri beklerken gibi, duşta çok durmuşum farkındalığı gibi ve hepsinin aynı şeyliği. Farketmeden geçen zaman vuracak bize hayatın sillesini. Ne zaman kopsak bağlamaya çalışa çalışa ne kadar zaman geçtiğini farketmemişim, parmak uçlarımdaki nasırlara bakınca anladım.

  Duvara dönüp çocuk gibi ağlayasım geliyor, bilmiyorsun. Bugün attığım iki adım değil beni yoran; kilometrelerce yoldan geliyorum bak. Yol boyunca çok  düşündüm. Yaşadığı olaylar değilmiş insanı değiştiren, çok düşünmekmiş.

  Sana sesimi duyurmak için bağırmayı bırakıyorum. Artık seninle uykumdayken konuşuyorum, yersen.



Yorumlar