Rüyamda denize kıyısı olmayan bir uçurumdan attım kendimi hem de tek nefeste. Kendimle uzun zamandır baş başa kaldığımdan mıdır bilemiyorum, kendime yabancılaşmış soğuk tenim. En başa başkalarını koymaktan kendime yer kalmamış gibi hissetiren bir yolculukta gibiyim, ayakta gidiyorum. Kendimle konuştum, kendimi dinledim, en çok da ağladım neden diye.
Kalbini dinle, derdim insanlara. Çünkü olur da kalbin sıçıp batırırsa ortalığı temizlemek için aklın ve mantığın orada olur. En çok kalbim yarı yolda indirdi beni çıktığım yollarda, beş parasız kaldım bir başıma.
Dinlediğim şarkılar sustu beni dinlemek için. "Dur bakalım, zaman neler gösterecek?" diye cevap beklemediğim sorularla doldurdum kafamı. Cevap beklemedim çünkü bazı cevaplar soruların kendisinden daha dehşet vericidir, bunu yalnızca aldığı cevaplar tarafından uykusunda öldürülenler bilir. Öldürülmüşler ama mezarlarına bir çiçek bırakılsa dirilecekler, öyle bir ölüm hani.
Bekle, dedim, bekle. Zaman neler getirecek, bekle ve gör. Hevesle bekledim, tutkuyla, şevkle, merakla, yarınlar yarın değil de bir dakika sonrasıymış gibi bekledim. Gelecek umuduna öyle sıkı sarıldım ki yanımdan geçip gitmekte olan değerlere kör oldum çünkü zaman her şeyin ilacıydı. Bekledim. Bununla nasıl yaşarım, diye sordum, cevabı bulamadan uyudum. Buna nasıl göz yumarım, diye düşündüm, cevabı bulamadan uyandım. Bu gerçekle nasıl uyuyup uyanmaya devam edeceğim, diye ağladım sonra yine uyudum çünkü elimden gelen tek şey zamanın neler getireceğini beklemek ve güneşi doğuramayan o kısır gecelerde yataktan kalkıp sigara yakmaktı. Yine de bekledim. Zamanın her şeyi çözeceğine dogmatik bir inançla bağlandım ve sağduyumu kör eden bir bekleyiş içine girdim. Tüm sorumlululuğu zamanın omuzlarına yükledim ve kendi yalnızlığımda bana yaverlik etsin, yaralarıma dikişler atsın diye günleri kovaladım, haftaları, sonra da ayları. Pencereden dışarı baktım, soğuk kış günlerinde camdaki buğuya şekiller çizerek, ayak parmaklarımı inceleyerek, aynada bana bakan yüzümdeki kusurlarımı irdeleyerek, yaptığım çorbayı kendi başıma içerek, altını süpürebilmek için o ağır koltuğu tek başıma çekerek bekledim.
Hiç kimse gelmedi.
Birlikte izleyeceğimize söz verdiğin ama tek başımayken izlediğim o filmi yeniden izledim ve okuyacağına söz verdiğin ama asla okumadığın o kitabı bir kez daha bitirdim.
Bana ayrılan zamanın çoktan sonuna geldim. O meşhur şiir tam olarak doğru değil; bekle dedi gitti, ben bekledim ama kimse gelmedi.
Kalbini dinle, derdim insanlara. Çünkü olur da kalbin sıçıp batırırsa ortalığı temizlemek için aklın ve mantığın orada olur. En çok kalbim yarı yolda indirdi beni çıktığım yollarda, beş parasız kaldım bir başıma.
Dinlediğim şarkılar sustu beni dinlemek için. "Dur bakalım, zaman neler gösterecek?" diye cevap beklemediğim sorularla doldurdum kafamı. Cevap beklemedim çünkü bazı cevaplar soruların kendisinden daha dehşet vericidir, bunu yalnızca aldığı cevaplar tarafından uykusunda öldürülenler bilir. Öldürülmüşler ama mezarlarına bir çiçek bırakılsa dirilecekler, öyle bir ölüm hani.
Bekle, dedim, bekle. Zaman neler getirecek, bekle ve gör. Hevesle bekledim, tutkuyla, şevkle, merakla, yarınlar yarın değil de bir dakika sonrasıymış gibi bekledim. Gelecek umuduna öyle sıkı sarıldım ki yanımdan geçip gitmekte olan değerlere kör oldum çünkü zaman her şeyin ilacıydı. Bekledim. Bununla nasıl yaşarım, diye sordum, cevabı bulamadan uyudum. Buna nasıl göz yumarım, diye düşündüm, cevabı bulamadan uyandım. Bu gerçekle nasıl uyuyup uyanmaya devam edeceğim, diye ağladım sonra yine uyudum çünkü elimden gelen tek şey zamanın neler getireceğini beklemek ve güneşi doğuramayan o kısır gecelerde yataktan kalkıp sigara yakmaktı. Yine de bekledim. Zamanın her şeyi çözeceğine dogmatik bir inançla bağlandım ve sağduyumu kör eden bir bekleyiş içine girdim. Tüm sorumlululuğu zamanın omuzlarına yükledim ve kendi yalnızlığımda bana yaverlik etsin, yaralarıma dikişler atsın diye günleri kovaladım, haftaları, sonra da ayları. Pencereden dışarı baktım, soğuk kış günlerinde camdaki buğuya şekiller çizerek, ayak parmaklarımı inceleyerek, aynada bana bakan yüzümdeki kusurlarımı irdeleyerek, yaptığım çorbayı kendi başıma içerek, altını süpürebilmek için o ağır koltuğu tek başıma çekerek bekledim.
Hiç kimse gelmedi.
Birlikte izleyeceğimize söz verdiğin ama tek başımayken izlediğim o filmi yeniden izledim ve okuyacağına söz verdiğin ama asla okumadığın o kitabı bir kez daha bitirdim.
Bana ayrılan zamanın çoktan sonuna geldim. O meşhur şiir tam olarak doğru değil; bekle dedi gitti, ben bekledim ama kimse gelmedi.
Yorumlar
Yorum Gönder