Çırpınışlar

Kovalarca kum yutmuş boğazımdan bir yudum su girmiyor. İçimdeki kumdan kalelerim yıkılmasın diye gösterdiğim özen beni susuzluktan öldürecek sevgilim. Sen ne zaman bu kadar yabancı oldun kendine, bize? Suçu zamana atmaktan başka bir şey gelmiyor elimden, cevabını duymaktan korktuğum sorular masada karşıma oturup gülüyor halime. Kafiyeli cümlelerden hoşlanmazsın sen sevgilim, affet beni.

Zaman... Saydam yaralarıma dikişler atarsın diye bekledim. Senin de pek umrunda değilim sanki. Umarsız çabalarıma bir gülsen keşke. Zaman değil, sen. Geri geleceğim diye inandırıp kaldırımda terk ettiğin bir çocuk bakışı kalbim. Senden hiçbir zaman saklamadım acılarımı, ben sana açık bir haritaydım, sen yürüdün geçtin benden. Ne güzel yürüyor diye düşünmekten ilgilenemedim üstümdeki ayak izlerinle, sırtın en güzel manzaram oldu.

Köşegen bir tekerleği döndürmeye çalışmak gibiydin, her bir kenarın kanattı durdu ellerimi. Keskin sınırlar çizmenin zararlarını çok kereler anlattım. Ama kime? Ben bir çemberdim sana, kolayca gezinirdin denesen ama uğraşmadın. Şimdi kendi içimde kendimle baş başayım, kendi içimdeki bu gezinmeyi sonlandıramıyorum. Sen çoktan havlu atmışsın sevgilim, benden yana helalin de hoş değil.

Bir daha eskisi gibi olacak mısın diye soranlar oluyor, bir daha ben olabilecek miyim diye düşünmekten cevap veremiyorum. Gözlerime bakıp ne kadar ağladığımı merak ediyorlar, ben gözyaşlarını mı kanı mı kast ettiklerini çözmeye çalışıyorum.

Ah benim bu bitmiş cümlelere nokta koymayı reddedişlerim yok mu... Elimizde anlatım bozukluklarıyla dolu paragraflarla kalakaldık adeta. Kalınabilecek en berbat satır sonunun bir tık ötesindeyiz işte. Yazmaya başladığımız o güzel yerlerden sayfalarca uzaktayız, satır sonunda sallanıyor boynum, satır başı yapmaya korkuyorum.

Mürekkebin değmediği yerde kan akacak, biliyorum.
Yine de kalemi eline aldığın o ilk saniyede yıkılacağım üstüne bir enkaz gibi, hazırlıklı ol.



Yorumlar