Her çiçeğin her saksıda açmadığını geç de olsa öğrendim. Karavana atılan bir kurşun gibiymiş o solduğum günler, susuzluktan kuruyup gittiğim saatler. Bir çiçekken verimsiz toprakla dolu bir saksıya dönüştüm zaman geçtikçe. Yeşermiyor içimde bir duygu, ne kendime yararım var ne de herhangi birine.
Günün hangi zamanı hiçbir fikrim yok. Sabah değil, öğlen değil, akşam hiç değil; zaman dilimleri tarafından mezara indiriliyorum. Zamanın iki eli de yakamda, sıktıkça sıkıyor, sıktıkça benden beni götürüyor. Zaman en iyi ilaçtır derler, zamanın bir b*ka yaradığı yok.
Gidilen onca yol ve çıkılan tonca yokuş, parçalanmış bir beden bırakıyorum arkamda yürüdükçe. Ben hep kendime geç kaldım, kendimden erken gittim. Kendimle olan davamdan vazgeçmedikçe yıprandım, yaşlandım, iliklerime kadar üşüdüm. Üşümek bir ölüm dansı, soğuk bir mezar toprağı , bir kıyamet habercisi.
Oturduğum odada yankılanan sessiz çığlıklar, dökülmemiş gözyaşları, söylenmeyen kelimeler ve daha pek çoğu... İçime attıklarım tarafından diri diri kemiriliyorum, yardım için uzattığım ellerimi yine kendim bileklerimden kesiyorum. Kimsenin suçu yok, ben yine kendim, kendi içime sığamıyorum. Taştım, bir yudum suyla ıslandım, hafif bir meltem esintisiyle uçup gittim bir yerlere. Kimsenin olmadığı, kimsenin ayak dahi basmadığı topraklara yüzümü değdirdim. O toprağı döktüm başımdan aşağı, örttüm üstüme. Bastım kanayan yaralarıma bir faydası olur diye.
Ağzımda toprak tadı var.
Bu erozyondan kimse sağ çıkamayacak.
Günün hangi zamanı hiçbir fikrim yok. Sabah değil, öğlen değil, akşam hiç değil; zaman dilimleri tarafından mezara indiriliyorum. Zamanın iki eli de yakamda, sıktıkça sıkıyor, sıktıkça benden beni götürüyor. Zaman en iyi ilaçtır derler, zamanın bir b*ka yaradığı yok.
Gidilen onca yol ve çıkılan tonca yokuş, parçalanmış bir beden bırakıyorum arkamda yürüdükçe. Ben hep kendime geç kaldım, kendimden erken gittim. Kendimle olan davamdan vazgeçmedikçe yıprandım, yaşlandım, iliklerime kadar üşüdüm. Üşümek bir ölüm dansı, soğuk bir mezar toprağı , bir kıyamet habercisi.
Oturduğum odada yankılanan sessiz çığlıklar, dökülmemiş gözyaşları, söylenmeyen kelimeler ve daha pek çoğu... İçime attıklarım tarafından diri diri kemiriliyorum, yardım için uzattığım ellerimi yine kendim bileklerimden kesiyorum. Kimsenin suçu yok, ben yine kendim, kendi içime sığamıyorum. Taştım, bir yudum suyla ıslandım, hafif bir meltem esintisiyle uçup gittim bir yerlere. Kimsenin olmadığı, kimsenin ayak dahi basmadığı topraklara yüzümü değdirdim. O toprağı döktüm başımdan aşağı, örttüm üstüme. Bastım kanayan yaralarıma bir faydası olur diye.
Ağzımda toprak tadı var.
Bu erozyondan kimse sağ çıkamayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder