Varoluş mecburiyeti

Henüz doğmamış güneşlerimi tek bir el hareketiyle cebine katardı. O cebe sığdıramadığım kalbimin boynu bükük. Sen o cebe her şeyi sığdırdın da elim soğuktan çatladı benim kaç kere hem de. Bir cebin bu derece acı verici olmasının bir açıklaması olmalıydı en azından. Bana bir açıklama borcun var. 

Bazen oluyor hani, bir sıfatı dahi yokken ziyan oluyor ya insan."Keşke ekmek olsaydım" dedirtiyor işte o anlar, ekmek bile telef olmasın diye kızartılır; beni en azından kızartmanı beklerdim, yapmadın. Bu biraz üzücü, ben her dakika ölürken sen gözüme soka soka her dakika sağ oluyorsun. Bunu kendime birazcık da olsa yediremeyebilir miyim?

Şu aralar kendimle hiç de aynı fikirde değilim. Bunun ne kadar yalnız hissettirdiğini yüreğin yerse anlatırım bir ara. Varoluş mücadelesi veriyorum adeta. Bende bıraktıkların her gün biraz daha varolmuyormuş gibime geliyor, önce tenler öldü, sonra isimler. Yaşatmaya çalıştığım tüm kelimelerimi buruşturup bir kenara itelerken vicdanın kaç şiddetinde sarsıldı?

Silikleşmeye yüz tutan tüm anıları kolum koparcasına yeniden çizmeye çalışıyorum. Her çiziş bir öncekinden daha bozuk ve daha sahte sanki. Ne kadar süre hayatta kaldığıma dair çizilen bir çetele tablosu sanki yüzün. Hayat ve ölümün sana da bu kadar derin duygular hissettirebilmesi için, bir organını bir başkasına feda etmiş olman lazımdı, ben etmiştim mesela.

Kırıldığım kadar kesmeliydim tenini. 
"Ölecekse tenler ölmeli, canlar ölesi değil."


Yorumlar