Tabutlara ithafen

Üstüme çöken ağırlığın birimi yok. Bir ağırlık ki ense kökünden ayak parmaklarıma dek sarsıcı. Bir ağırlığın soyutluğu nasıl bu kadar çarpıcı olabilir aklım almıyor. Bir ağırlığın gerçekçiliği nasıl hayalgücümün sınırlarını en kısa mesafeden keser atar, bir kesik nasıl bu kadar can yakar?

Düşünmek, düşünmek ve yine düşünmek. Çıkışı olmayan sokak aralarına sürekli girip çıkma sorunsalıyla baş edememe durumu fazlasıyla yıprattı kimi duyguları. Sonu gelmeyen yolları yürüme çabam bana verilmiş ya en büyük nimet ya da en büyük günahımın cezası. İkisinden birisi olmak zorunda, çünkü öyle.

En koyu siyahlıkla en açık beyazlığın arasında gidip gelmeler tutuyor beni, uzun yolculukların tutmadığı kadar. Bir beşikte durmadan sağa ve sola sallanmanın beynimde yarattığı kusmuk dalgalarını yutmaktan içim ekşidi de ekşidi. Bu döngünün sonu yok. Bu döngünün biteceği olmadığı gibi başladığı yeri ve zamanı da unutmanın yarattığı depremlerin omurgamı titretmesine alışalı birkaç yıl oldu olacak. Kaldırımı eski caddelerin birdeönsanda korku yaratması mümkünmüş gibi kendimi devamlı kapısı olan mekanlara atma isteğim bitecek gibi görünmüyor. Bunun gözlerimin önünde yarattığı melekten bozma şeytanlar her gece gözkapaklarımın ardında dans ediyor.

Şakaklarıma boşalttığım şarjörlerin haddi hesabı yok.
Tabutlara sığmayacak kadar çok öldüm.

Yorumlar