Sevgisizliğin tarihçesi

Sana sararmanın resmini çizmek istiyorum biraz.
Benizimden akan tüm boyalar senin eserin. Yanaklarımdaki solgunluk senin kelimelerinin bir tablosu haline gelmiş bak. Gökkuşağımın tüm renkleri sarı, kara kalemle cizmiştim halbuki, garip. Dilimi yakan kahvenin renginde bir acı ve kopkoyu bir kırmızı değerinde bir aşk var elimde. Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal.

Sana senden bahsetmek istiyorum biraz.
Seni sana katan tek değerim avuçlarım ve sen yeniden konuşmaya başlıyorsun. O esnada ellerim bağlanıyor ve ne acı ki bastiramiyorum dudaklarina ellerimi susman için. Ellerimi baglayan yine senin kelimelerin canımı yakanın onlar olmasi gibi işte bu çok ironik. Kalp kapakçıklarıma ateş ediyorsun. Sence adil bir dövüş mü? Bunun cevabını yine boş bırakıyorsun. Sağlık olsun.

Sana hıçkırığın ana vatanını sormak istiyorum biraz.
Bilemezsin, bir hiçkırık ki; tuzlu okyanusları bardak bardak mideye boşaltma seansı. Hep diyorsun ve hep diyorum. Bizden adam olmaz bak.

Sana yalnız kalmanın korkunçluğunu masal olarak anlatmak istiyorum.
Öyle ürkütücü ki tüm masal kahramanlarım kulubelerine kaçışmış. Tüm cümleler öznesiz kalıvermis öylece. Öyle bir his ki bu tüm sevmelerin ve güzel düşüncelerin ipe geçirmisler kendilerini ve ben de altlarindaki tabureye üflemişim. Hemen yıkılıvermiş.

Sana sevgisizliğin tarihçesinden bir kesit aktarmak istiyorum şimdi de.

İşte sana "Yüce Hilâl" .

Yorumlar